Son İletiler

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10
13
 eys
15
Sebahattin Karakuş / Karanlık Sokaklarda - Safure Yıldırım
« Son İleti Gönderen: мυαммєя αнмєт Nisan 08, 2024, 11:56:44 ÖÖ »
#safureyıldırım #sebahattinkarakuş #şiirfm #şiirtube #seslişiirler
Karanlık Sokaklarda
| Yorum - Safure Yıldırım   
| Şiir Fm' de Ayın Şairi - Sebahattin Karakuş

konunun orjinali - https://siirfm.org/sebahattin-karakus-b369.0/
Şiire ve Şairlerimize destek olmak için abone olabilirsiniz
https://www.youtube.com/Webailemcom/?sub_confirmation=1
Karanlık  Sokaklarda

Ey! geçmişin katili, güzel güne düşman
Senin için ömrümü tüketim, göremedin
Ağladım her gece, gözyaşlarım dinmedi
Şimdi hüzünlüyüm, karanlık sokaklarda.

Çattıkça kaşlarını, gecenin karanlığında
Gerçeği göremedin doğruların uzağında
Kibrinle kayboldu, senden kalan vicdan
Habersiz terk ettin, karanlık sokaklarda.

Çiftetelli oynadın çaldın roman havasını
Kadehler kalktıkça şerefine meyhaneden
Arabesk şarkılar, söylemekten bıkmadın
Yalancılara inandın, karanlık sokaklarda.

Bedeninde kaybolmuş sevgisiz o  kalbin
Duvarda duruyor, solgun eskimiş resmin
Günahın yükünü taşıdı boş kalan ellerim
Saflığında kayboldu, karanlık sokaklarda.

Tükenmişliğin son halini gördüm, sende
Hissiyatım kayboldu, kalbimin acısından
Üşüdüm hazan mevsiminde, yokluğunda
Seni aradım her gece, karanlık sokaklarda.

Sebahattin Karakuş
16
Sebahattin Karakuş / Bu Kadınlar Bizim - A Melek Kartal
« Son İleti Gönderen: мυαммєя αнмєт Nisan 08, 2024, 11:55:39 ÖÖ »
#melekkartal #sebahattinkarakuş #şiirfm #şiirtube #seslişiirler
Bu Kadınlar Bizim
| Yorum - A Melek Kartal   
| Şiir Fm' de Ayın Şairi - Sebahattin Karakuş

konunun orjinali - https://siirfm.org/sebahattin-karakus-b369.0/
Şiire ve Şairlerimize destek olmak için abone olabilirsiniz
https://www.youtube.com/Webailemcom/?sub_confirmation=1
BU KADINLAR BİZİM

Adı kadın, yüreğindeki acıdan bazen çoğalır yangın
Küçük bir kız iken, gelin diye uzak yere gönderilen
Sorgusuz, sualsiz sessizce, gözyaşlarını içine akıtan
Yüreğindeki acıtan, esaretin paslı zincirine direnen
Çocuk yaşta karnında bebek olan, bu kadınlar bizim.

Bazen tutkunun esiri, cinayete sebep, töre kurbanı
Günahların, sevapların, tabularında son çare olanı
Sevgimize azık, o sevda türkülerine renk kattığımız
Sevdalandıkça, rüyalarımızda adını sayıkladığımız
Önünde eğilip aşk ilan ettiğimiz, bu kadınlar bizim.

Aydınlığın olmadığı, kap karanlık günlerin ardında
Anne olunca, güneş gibi ısıtır çocuğunu sinesinde
Kendisi tükenirken, kutsallaşır sevgi dolu gözlerde
Yıldızlardan, çiçeklerden daha güzeldir bu anneler
Cennet ayaklarının altında olan, bu kadınlar bizim.

Ak sütüyle besler, sakınır çocuğunu kem gözlerden
Yer yüzünde bir eşi yoktur, cefakâr bir anadır kadın
Sevdi mi tam sever, yoldaştır, gençlikte ihtiyarlıkta
Gururu kırıldı mı öfkesi şimşek gibi çarpar kötülere
Bazen kırgın, bazen dargın olan, bu kadınlar bizim.

Gün olur uğruna göz yaşını dökeriz ayrılık vaktinde
Şiirler yazarız sevdadan yana, özlem akşamlarında
Yaşamın kıyısındaki, doğruluk abidesi dünyamızda
Bazen derdimize derman, bazen töreye isyan eden
Yalnızlığın durağındaki, şefkatli, bu kadınlar bizim.

Sebahattin Karakuş
17
YEŞİL BİR DÜNYA İSTİYORUM

Betonların az, bahçelerin, parkların bol olduğu,
Akaryakıt kullanımının az, oksijenin bol olduğu,
Yakılan ağaçların olmadığı, dikilen ağarların bol olduğu,
Çevre dostu insanların olduğu bir dünya istiyorum.
Mermilerin, bombaların uçmadığı, beyaz güvercinlerin uçtuğu,
Yok olan dostlukların üzerine sevgi tomurcuklarının serpiştiği,
Öldürülen Filistinli kardeşlerimin yerine, huzurun, insanlığın, kardeşliğin doğduğu,
Doğadaki canlılar gibi kardeşçe yaşayacağımız bir dünya istiyorum.
Bilgiden fakir olmayan, bilgili insanların çok olduğu,
Okumaktan hakir, okumanın çok olduğu,
Sevgiden uzak insanların yerine, sevgi saçan insanların olduğu,
Sevgi çiçeklerinin olduğu bir dünya istiyorum.
Tabiatı yok edenlerin yerine tabiat gönüllülerinin olduğu,
Yok olan tabiatın yerine, yeşilin bol olduğu,
Fidansız toprağın yerine, fidanlar bol ekildiği,
Yeşil bir dünya istiyorum.

Salih ÇETİN
18
..:: Şairlerimiz ve Sizin Şiirleriniz ::.. / Atatürk Sevgisi - İbrahim Sevindik
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 09:48:13 ÖS »
ATATÜRK SEVGİSİ

Bir ülke görün
Atasını böyle seven
Ve onu her yerde taktir eden
İşte bu Aziz Türk milletidir

Bir ülke görün
Atasının değerini bilen
Ve onunla her zaman güçlü olan
İşte bu Aziz Türk milletidir

Bir ülke görün
Atasını dünyanın en büyük lideri olarak gören
Ve onu her yerde simge yapan
İşte bu Aziz Türk milletidir

Bir ülke görün
Atasının yaptığı devrimleri anlayan
Ve onunla her zaman gurur duyan
İşte bu Aziz Türk milletidir

Bir ülke görün
Atasını hep yüreğinde taşıyan
Ve onu her yerde saygı ile anan
İşte bu Aziz Türk milletidir

İbrahim SEVİNDİK
19
..:: İbretlik Sesli Hikayeler ::.. / Peri Ve Munzur'un Gözyaşları - Nuri Can
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 09:46:08 ÖS »
PERİ KIZI VE MUNZUR'UN GÖZYAŞLARI

Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken pireler berber develer tellal iken, Munzur efsanesi herkesin dilinde, terzilerin pirinden de önce ondan da öte kadim bir sözmüş. Bir olanı, tek olanı anlatanmış Munzur dağı. Aşk munzur'muş, munzur aşkmış. Aşk kuşatmış munzur dağını. Gözyaşları kırkpınar olup akan ol aşkın sahibiymiş Munzur.

Efsunlanmış gibi zamana karşı durmuş yıllar yılı. Gözyaşları Munzur suyu olmuş yürürmüş kılcal damarlardan dallara, dallardan çiçeklere, çiçeklerden çimenlere. Dağ olmuş, börtü - böcek tüm canlıları barındırmış koynunda. Açıp kollarını aşkın diyarlarına, hem arşa hem arza doğru arşın arşın yürümüş Munzur.

Çok çok eski zamanın birinde kentlerden uzak ulu bir dağın yamacında, mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı yüksek kayaların, ormanların, eteklerinde buz gibi suların çağıldadığı çağlayanların arasında, şiri mi şirin, mini minnacık bir köy varmış. Bu köyün vahşi vadileri arasında nerden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen güzel bir peri kızı yaşarmış.

Yapayalnız bu genç kız geçimini geyik sütü, keklik yumurtaları,kenger, yabani bitkiler, kökler, meyvalar toplayarak sağlarmış. Arada bir de köylere inererek topladığı bitkileri, meyvaları köylülere dağıtıp karşılığında da ihtiyacı olan eşyaları ve gıdaları alıp ortadan kaybolurmuş. Kimseyle uzun uzadıya konuşmaz, kimsede ona pek soru sormazmış.

Kim olduğunu nereden geldiğini kimse bilmez ve de gizli olağan üstü bir güce sahip olduğuna inanıldığı için herkes çekinirmiş. İn mi cin mi, ne olduğu pek belirli değilmiş köylülerin gözünde. O yörede herkes onun efsunlu olduğuna inanıp kimilerine göre büyücü, kimilerine göre lanetli, kimilerine göre ermiş, kimilerine göre iyilik ve hayır meleği, kimilerine göre de allahın zararsız zavallı bir kuluymuş ama en çok peri kızı olduğuna dair söylenceler ortada dolaşırmış. Hatta hayvanlarla, kuşlarla konuştuğuna dair tanık olanlar da yok değilmiş.

Bu gün hala o yöre de Peri kızla Munzur'un aşkı üzerine beyitler söylenir, türküler derlenir, Peri kızın güzelliği konuşulur.
Topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, kıpkızıl dudakları, inci dişleri, pembe yanaklarıyla çevredeki bütün kızları kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış.

Peri kız köye her indiğinde herkes ona hayranlıkla bakar , ağzından çıkacak bir kelimeyi beklermiş. Her gelip gitiğinde Munzur isminde civan gibi gencin yüreği heyecandan göksünün kafesine sığmaz, gümbür gümbür atarmış, yanına yaklaşmaz uzaktan uzağa seyredip Peri kızını, içi titrermiş. Peri kızı ile her gözgöze geldiğinde yüreğine kor düşer gizli gizli yanarmış.

Günlerden bir gün vadideki mağarasının önündeki gölün başında oturmuş, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak türküler mırıldanırken, bir süre sonra derin gölün mavi suyunda bir kıpırtı farketmiş Peri kız, mavi gölün içinde güneşle yıkanmış gibi yakamozlar saçan munzur Peri kızın mırıldandığı türküyle birlikte yavaşça göl suyunun mavi kanatlarında süzülüp çıkmış, Peri kızın dudağına bir öpücük kondurarak, peri kız daha ne olup bittiğini anlamadan, tekrar suya dalarak ortadan kaybolmuş.

Peri kız her gece suyun kenarına oturup Munzuru beklemiş, Munzur her gece vakti ayışığıyla beraber çıkıp gelirmiş. Geldiğinde de hemen gözden kaybolup gitmezmiş gün ışıyıncaya kadar, bir kelime bile etmeden biribirine sarılır öylece sabahın olmasını beklermişler.

Artık her gece dolunay ağaçların arasında ışıldarken onlar buluşmuş, sarılmışlar ve birbirilerine tek söz söylemeden ayrılmışlar. Biribirlerini öyle temiz duygularla ve derin bir aşkla sevmişlerki ve öyle alışmışlarki bir tek gece biribirini göremeden duramazlarmış.

Bir gece Munzur yine çıkıp gelmiş kaldığı yere bir de bakmışki in cin yok ortalarda, bir mektup bırakarak ortadan kaybolmuş canından çok sevdiği Peri kız. Dünyası başına yıkılmış Munzur'un yüreği yanmışta yanmış.

Sonra mektubu açıp yüreği parçalanarak okumaya başlamış munzur.

Ben adımı, nerden geldiğimi, kim olduğunu bilmeyen zavallı bir kızım. Kim olduğumu ve nerden geldiğimi de hiç bir zaman bilmeyeceğim. Niye böyle davrandığımı sorma, sorsanda cevabını veremem...

Şunu bilki seni ölümüne seviyorum ama ben yalnızlıkla lanetlenmişim bir kere, yalnızlıkla lanetlenmemle son bulmuyor, hafızamı, gözlerimi bağlamışlar, geçmişimi ve kim olduğumu bilmemi, hatırlamamı engellemişler. Seni daha fazla mutsuz etmemek için, benimde bilmediğim bir yere gidiyorum.

Ama sana aşkımın karşılığı olarak bu güne değin hiç bir kimsenin sahip olamadığı bir hediye bırakıyorum.

Şimdiden sonra aşkımızı düşünüp acı çektiğinde ama yine de seni ölümüne sevdiğimi bilerek mutlu olduğunda, gözlerinde dökülen her damlada bir pınar fışkıracak düştüğü yerden ve ben gözyaşlarında mayalanıp akan her pınarın damlalarında saklı kalacağım...

Ve o gece ilk defa munzurun gözlerinde munzur suyu kırk göze olup akmış kırpınar yaylasında ve Munzur buruk bir mutlulukla dünya dündükçe ağlamış.

İşte o gün bu gündür o pınarların gözelerinden içen herkesin yüreğine buruk bir mutluluk bir ferahlık dolmuş, yüreği sevgiyle yanmış; her dilek kabul olmuş, sevenler sevdiğine, hasret çeken analar, babalar çocuklarına kavuşurmuş.

Ve o dağların adı da Munzur olarak kalmış, gözyaşları da munzur suyu olmuş. O günden sonra ne görmüş, ne de haber almış sevdiği Peri kızından. İşte o gün bu gündür o kırk gözeden Munzur'un gözyaşları kırkpınar olup akar ve dünya döndükçe de akacak. Bu yüzdendir ki o pınarların suyundan içen herkesin yüreğine aşk, sevgi, merhamet mutluluk, iyilik dollar. Derler.

İşte o gün bu gündür Munzur da akan her pınar kutsaldır. Munzur`a ait bu üçüncü mitostan kaynağını almaktadır Munzur dağı ve Munzur suyu. Munzur Suyu Peri kızının gözlerinden akan gözyaşlarıdır inanışa göre. Yani tarihi derinliği çok çok eski dönemlere kadar gitmektedir.

Nuri CAN
20
MUNZUR DAĞLARINDA GÜLABİOĞULLARI

Biz Gülabioğulları olarak yüzlerce yıldır var olmuşuz ve var olduğumuz sürece Munzur Dağları'na
yaslanmış, yüksek yaylalarında çadır kurmuş, buz gibi ayranlı çorbasıyla da karnımızı doyurmuşuz.
Munzur Dağları'nı yalçın kayalıklarıyla gözümüzde hep dost görmüş, o isyancı ruhumuzla bu haşin
dağları her zaman kendimize yoldaş edinmiş ve sırdaş bilmişiz. Munzur Dağı öyle yüce bir dağdır ki,
o heybetiyle taa ezelden beri yiğitlerin doğal kalesi olup, bu zamana kadar kendisine sığınan hiçbir
isyancıya ihanet etmemiştir. İşte onun için Munzur Dağı bizim gözümüzde dağların en delikanlısıdır.

Belki Munzur Dağları'nın yüksek yaylaları, yaban keçileri ve mis gibi kokan taze sütü, bizim bu güzel
yöreyi ebedi yurt edinmemizi gerektirmiş; yoksa niye daha doğuya gitmemiş ya da batıda durmamışız.
1938-1947 yılları arasında Malkara'da dokuz sene sürgünde kaldığımızda, gurbet acısına daha fazla
dayanamayıp, tekrar hasretle doğduğumuz topraklara, Kemah'taki Brastik köyümüze geri dönmüşüz.

Munzur Dağları sert coğrafyası, yüksek yaylaları ve nefis kekik kokusuyla bize her zaman güven vermiş
ve biz yıllarca burada çadır kurup huzur içinde yaşamışız. Güneşin kutsal, rüzgarın asi olduğu, ateşin suyla
söndürülemediği, insanların zorla isyanlara, savaşlara ve sürgünlere mahkum edildiği, kartalların sarp
doruklarına yuva yaptığı, yazın zirvelerinde karların erimediği, kayaların geçit vermediği, yeşil vadisinde
Munzur Çayı'nın aktığı, Fırat Nehri'nin geçtiği, yamaçlarında meşe ağaçlarının yeşerdiği, yaban keçilerinin
otladığı, ur kekliklerinin ötüştüğü, Gülabi Ağa'nın Dersim'den kıl çadırıyla gelip Kemah'ta Brastik köyünü
kurduğu ve burayı torunlarına ebedi yurt olarak bıraktığı, Halil Ağa'nın değirmencilik yaptığı, Aziz Ağa'nın
kıratını şahlandırıp etrafa hükmederek yiğitliğiyle destan yazdığı, yıllarca hep çakalları titreterek yaşadığımız
bu başı dumanlı Munzur Dağları'nda her zaman ağıtlar yakmış, hüzünler beslemiş ve türküler söylemişiz.

Munzur Dağları yemyeşil doğası, tertemiz havası ve buz gibi soğuk sularıyla her zaman Brastikli baba
Halil için oğlu Aziz, oğlu Aziz için baba Halil gibi, anne Sırma için kızı Hatice, kızı Hatice için anne Sırma
gibi görünmüş ve gözümüz yıllarca hep o başı dumanlı Munzur Dağları'nda dolaşmış. Tabii ki gözümüzün
yükseklerde olduğundan değil elbette, yıllarca hep gurbet acısıyla kavrulduğumuz için, belki o burkulan
yüreğimiz birazcık sükûn bulur diye, her zaman hasretle bakmışız bu başı dumanlı Munzur Dağları'na.

Munzur Dağları'nın eteklerindeki Brastik köyünde, o çiçeklerin tertemiz kokusunda, kartalların yalçın
kayalıklardan havalanıp, Gülabi'nin asaletindeki ve Aziz'in cesaretindeki yiğit insanların, yüksek yaylalara
çıkıp, güne tandır ekmeği, tulum peyniri ve filiz çayı ile merhaba dediği sabahı hangi yürek unutabilir.

Munzur Vadisi'ne gidip, o tertemiz havada, buz gibi bir kaynaktan gürül gürül akan Munzur Çayı'nda
suya girmenin, tereyağında alabalık yemenin ve isli demlikten çay içmenin keyfini ancak biz biliriz.

Biz Gülabioğulları'nın özgürlüğüne düşkün yiğit evlatları olarak, asırlarca yaşadığımız bu topraklarda,
haksızlığa baş eğmeyen karakterimizle, Munzur Dağları'na ne kadar da çok benziyoruz değil mi?

Zaten bizi bilenler bilir, bilmeyenler ise artık her yerde bilecek! "Munzur Dağları ses verdiği zaman!."

İbrahim SEVİNDİK
Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10