Son İletiler

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 10
21
MUNZUR DAĞLARINDA YÜREĞİM ASILDI

Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz, taşı toprağı da.

Ağaçlarımızı yakıyorsunuz ya… Hani meşelerimizi sadece onları yakmıyorsunuz, umutlarımızı yakıyorsunuz mu, diyeceğimi sandınız? Asla! Umutlarımız hiç yok olmadı..! Ağaçlarımızı yakarken, onların üzerinde yaşayan börtü böceği, gölgesinde boy veren çiçeği, mantarı, sincapları, tavşanları, tilkileri, kelebekleri, sakız yaptığımız kengerleri, kuşları ve de sayısız mikro organizmayı da yakıyorsunuz.

Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz, taşı toprağı da. İnanmayacaksınız belki; ama teyzem hasta olan teyzemin oğlunun iyileşmesi için bir kayaya gözlerimin önünde yalvardı. Bir duvarın içindeki tahta kirişe adaklar sundu. Kurban kestik, kanını alnımıza sürdü. "yer gök şahidim olsun ki" diye dualar etti. Teyzemin oğlu öldü gerçi; ama inanın ki böyle yaptık.
Küçükken bir ağacın dalını kırmıştım, teyzem günah! dedi. Hemen öptüm ağacın gövdesini özürler diledim. Ağacın benim gibi doğadaki bir canlı olduğunu ona göre ayrıcalığımın olmadığını o günden beri bilirim. Siz yakıyorsunuz, biz söndürmek için su dökemiyoruz.
Teyzemin dizinin dibinde yattığım bahçede bir ceviz ağacı vardı. Gövdesine bakarak bir sürü figür bulur, onlara masallar uydururdum. Ceviz kabuklarında avucumun içine kına yakardım, yok yok! Ceviz kabuğundan dudağıma boya yapardım, taştan kına yapardım avcuma.

Sincaplar ceviz çalınca onlara kızmazdık, onlar da paylarını alıyor derdi teyzem. Ağaç bizim değildi, toprak bizim değil, su da bizim değildi. Suyu ateşe dökemeyiz biz, suya eziyet olur bu. Biz eziyet etmeyi hiç sevmeyiz. Ne eziyet ettiririz ne de eziyet ederiz.
Bir yerde yaşayan insanların kişiliğinin oranın doğasına göre şekillendiğini düşünürüm hep. Yükseltiler bile kesindir, yalçındır dağlarımız, kılıç kadar keskindir suyumuz. Altın varmış topraklarımızda, biliriz; ama yine de dağlarımızın karnını yardırmayız kimseye… Bizim için Toprağın üzerindeki börtü böcek, ağaç çiçek en az altın kadar değerlidir. Bu bizim erdemimizdir.

Barış diyoruz ya… Diyelim ki silahlar sustu yerlerine konuldu. Çelişkiler çatışmaya dönüşmedi, Biz ki; bir dostumuza gül verirken dikeni eline batmasın diye, kırk kez düşünürken, bu dağlara, taşlara, suya ağaçlara, sincaplara nasıl anlatacağız bu barışı? Ne diyeceğiz? Biz barıştık, affedin siz de size yapılan kötülüğü dersek, dinlerler mi sizce, nasıl affettireceğiz kendimizi? Ateşe su dökülmeyen yerlerde, ateş yakmamak gerek… Ben korkarım ateşin, suyun, doğanın gazabından.

Aysel KILIÇ
22
Şiir Fm' de Vatan Şiirlerimiz / Benim Köyüm - İbrahim Sevindik
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 09:24:07 ÖS »
BENİM KÖYÜM

Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün
XXX
Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi'nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün
XXX
Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün
XXX
Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün
XXX
Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
Sevgisi başkadır benim köyümün

İbrahim SEVİNDİK
23
..:: Şairlerimiz ve Sizin Şiirleriniz ::.. / Helal Olsun Saraya - Afet İnce Kırat
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 08:49:45 ÖS »
HELAL OLSUN SARAYA

Bozguncular haykırır gün kara gece kara
Bir kişi karar versin siyaset bir cerahat
Kıyamet mi kopacak millet kalsa fukara
Sarılın yorganlara uyuyun rahat rahat.
Sonunuz kötü olur girmeyiniz araya
Çoğunluk kabul etmiş helal olsun saraya.
XXX
Onlar yesin gönlünce biz duydukça doyarız
Şükredin halinize veriyor kaşık kaşık
Zor gelirse yaşamak biz de ülke soyarız
Tek elden yönetime zaten millet alışık.
Yokluğun sebebi o son verin sigaraya
Halkın çoğu memnunsa helal olsun saraya.
XXX
Haykıranlar hapsolsa düşünenler asılsa
Çöplüklere atılsa gerekmeyen merhamet
Yabancılar nüfusu dolduruyor nasılsa
Gereksiz kalabalık bizim için vahamet.
Her şey yoluna girer gerek yok yaygaraya
Refaha koşuyorlar helal olsun saraya.
XXX
Yıllardır ödeniyor kesilsin dul maaşı
Çalışana asgari ücret bile çok fazla
Ekmek parası yeter boşa gitmez uğraşı
Daha çok çalışsınlar iman denilen gazla.
Dolarlar ve altınlar akmalı Ankara!ya
Hakkını yemek olmaz helal olsun saraya.
XXX
Liranın karşısında zirve yapmışsa dolar
Düşünmek akla zarar kimlerin cebi dolara

AFET İNCE KIRAT
24
..:: Şairlerimiz ve Sizin Şiirleriniz ::.. / Türk Kızı - Ayla Yıldırım
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 08:47:09 ÖS »
TÜRK KADINI

Ben güçlü Türk kadınıyım
Çağdaşım, medeniyim
Arap adetleri bana sökmez
Kimsenin önünde diz çökmem.
* * * *
Düşünce ufuklarım geniştir
Zekiyim, bilgiliyim
Her zorluğu yenerim
Engelleri yıkar, dağıtırım.
* * * *
Ben şerefli Türk kadınıyım
Efeyim, yiğidim
Uygarlık yolunda
Dünya kadınlarının önderiyim.

Ayla YILDIRIM
25
..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. / Brastikli Aziz Ağa
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 08:43:01 ÖS »
BRASTİKLİ AZİZ AĞA

Erzincan yöresinin ünlü halk kahramanı. Mangal gibi yüreği olan bir kartal. Ülkesini parçalamak isteyenlere karşı savaşan bir silahşör. Yıllarca hep düşmanlarını titreterek yaşamış yiğit bir adam. Aziz Ağa 1852 yılında Erzincan'ın Kemah ilçesine bağlı Brastik köyünde dünyaya gelir. Babası Gülabi aşireti reisi Değirmenci Halil Ağa, annesi ise Gülabi aşiretinden Hanım Ağa'dır. Üçü erkek biri kız olan dört çocuklu bir ailenin en büyük çocuğudur. Aziz Ağa daha küçükken çok girişken hareketleriyle o çevrede herkesin dikkatini çeker. Hatta o çevredeki bazı insanlar Aziz Ağa'nın üzerinde azrail tüyü olduğuna inaniyorlardı. Yani çok cesur bir çocuktu. Aziz Ağa ileride büyüyüp çok atılgan bir delikanlı olunca da artık babası Halil Ağa'nın değirmeninde çalışmaya başlar. Eskiden değirmenci deyince akan sular dururdu. O zaman değirmeni olan bir zat kendisini dünyanın en zengin adamlarından birisi sayardı. Havasından forsundan geçilmezdi. Hiç kimse yanında konuşamazdı. İşte o zamanlar bu değirmenin sahibi Brastik'in otoritesi Halil Ağa ve çocuklarıydı.

Halil Ağa'nın oğulları içinde Aziz Ağa çok cesurdu. Daha küçük yaşlarda ata binmeye ve silah kullanmaya başlamıştı. O çevrede herkes Aziz Ağa'yı görmüştü. İşte o zaman Brastik köyünde böyle yiğit bir adam yetişmişti. Aziz Ağa ilk defa adını daha 17 yaşında genç bir delikanlıyken duyurur. Bir gün alışveriş yapmak için Erzincan'ın Buğday Meydanı'na giden Aziz Ağa orada tartıştığı ünlü bir Tüccarı bıçakla yaraladığı için hapse düşer. Ondan sonra o yörede herkes Aziz Ağa'yı tanımaya başlar. Aziz Ağa hapse düştükten sonra orada Halil Ağalar Nam-ı diğer "Mirveyisler" ile Kerezoğulları arasında bir olay çıkar. Onların en namlı adamı olan Kerezoğlu Hüseyin orada çeşmeye giden Hanım Ağa'yı çok kötü bir şekilde döver. O zaman bu olay yüzünden iki kabile arasındaki gerginlik iyice artmış ve orada herkes heyecanla Aziz Ağa'nın hapisten çıkacağı günü bekliyordu. En sonunda Aziz Ağa kısa bir süre sonra hapisten çıkar. Aziz Ağa bu olayı duyunca çok üzülür. Günlerce hep onu düşünür. Aziz Ağa orada oturan babasına aynen şöyle der; "Baba sen o çakalı bana bırak. Ben bunun bedelini ona çok ağır ödetecem." O zaman daha 18 yaşında olan Aziz Ağa, Kerezoğlu Hüseyin'i tam yedi kurşunla delik deşik ederek öldürür. İşte bu Aziz Ağa'nın ilk büyük olayıdır. Aziz Ağa bu olaydan sonra o yörede çok büyük nam yapar.

Aziz Ağa'nın annesi Hanım Ağa'yı gençliğinde hem Brastikli Halil Ağa hem de Palangalı İbiş Ağa istemiş. Hanım Ağa, Brastikli Halil Ağa'yla evlenmiş. Halil Ağa'dan üç oğlu ve bir kızı olmuş. Yıllar sonra Halil Ağa bir gün çok ağır hastalanır. Artık daha öleceği anlaşılınca İbiş Ağa birkaç defa Brastik köyüne Halil Ağa'yı ziyarete gider. O zaman Halil Ağa'nın içine bir şüphe düşer ve oğlu Aziz Ağa'yı çağırarak ona aynen şöyle der; "Bak oğlum ben artık ölmek üzereyim. Ben ölünce annen bizim köyde kiminle evlenirse evlensin hiç karışma. Ama İbiş Ağa'yı alırsa her ikisini de vur. Yoksa hakkımı sana helal etmem." Halil Ağa ölünce Aziz Ağa'nın annesi Hanım Ağa bir müddet sonra gider İbiş Ağa'yla evlenir. Aziz Ağa babasının vasiyeti üzerine bir gün akşam yanına can arkadaşları Milis ve Süleyman'ı da alarak Palanga'ya gider. Bunlar İbiş Ağa'nın etrafı yüksek duvarla çevrili iki katlı evinin önüne gelirler ve orada birbirlerinin omuzlarına basarak o yüksek duvarı aşarlar. Sonra üçü birden kapıya dayanarak zorla içeri girerler. İbiş Ağa orada Aziz Ağa'yı görünce hemen elini silahına atar ama Aziz Ağa o anda hemen ondan daha önce davranarak onu tam yedi kurşunla delik deşik ederek öldürür. Aziz Ağa'nın annesi Hanım Ağa o esnada hemen Aziz Ağa'nın önüne gider ve ona "Aziz ne olur beni sütüme bağışla" der. Aziz Ağa önce annesine kıyamaz ancak arkadaşları Aziz Ağa'ya babasının vasiyetini hatırlatınca Aziz Ağa en sonunda orada çeker annesini de tek kurşunla öldürür. Aziz Ağa onları vurduktan sonra bir süre dağlarda dolaşır. O zaman Palangalı bir adam İbiş Ağa'ya "Erzincan'da Bir Kuş Var" isimli bir türkü yakar. Bütün bu olaylardan sonra Aziz Ağa'ya gıyabında idam cezası verirler. Ama jandarma orada bir türlü Aziz Ağa'yı yakalayamaz. Ondan sonra Aziz Ağa'ya özel bir operasyon yaparlar. En sonunda Aziz Ağa'yı Kepir Yaylası'nda yakalayarak gözaltına alırlar. Oradan da Erzincan Jandarma Karakolu'na götürerek nezarete atarlar. Ancak Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa olayın tahkikatını Jandarma Komutanı'nın elinden alarak Aziz Ağa'yla irtibata geçer.

O zaman ülke çok zor bir durumdaydı. Doğunun sınırtaşı Erzurum'da "Pastırmacıyan" tehlikesi vardı. Erzurumluların "Pastırmacı" lakabıyla tanıdığı Kaçatur Pastırmacıyan örgütlediği Ermeni militanlarıyla Erzurum'da terör estiriyordu. Orada devamlı katliamlar yaptırıyordu. Hiçbir güç Kaçatur Pastırmacıyan'la baş edemiyordu. İşte böyle zor bir dönemde Türk Devleti'nin Aziz Ağa'ya ihtiyacı vardı. Ermeniler tarihte ilk defa 1870 yılında Kaçatur Pastırmacıyan'ın liderliğinde Erzurum'da ayaklanırlar. İlk saldırılarını da Kaçatur Pastırmacıyan'ın emriyle Erzurum'da gerçekleştirirler. O zaman Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler en çok Erzurum bölgesinde faaliyet göstermekteydiler. Erzurumlu en ünlü ailenin reisi olan Kaçatur Pastırmacıyan Ticaret alanındaki yetenekli girişimleriyle Erzurum'da çok büyük toprak sahibi ve şehrin en öne çıkan zengin şahsiyetlerinden birisi olur. Ondan sonra "Osmanlı Sultanı'nın Koruması" sıfatıyla (Efendi) ünvanını alarak Osmanlı Devleti'nde adeta bir hükümdar gibi her yere hükmetmeye başlar. Osmanlı'da herkes ona "Kaçatur Efendi" der. Erzurum'da Hanlar, hamamlar, kiliseler, köprüler yaptırır. Oradaki Ermenilere çok yardım eder. Osmanlı Devleti'nde çok söz sahibi olan Kaçatur Pastırmacıyan iyice güçlendikten sonra Rusya'nın desteğini de alarak Erzurum'da Ermeni çeteleri kurar ve orada masum Türk halkını katlettirmeye başlar. Erzurum'daki Ermeni kiliselerinin depolarına silah ve bombalar yerleştirerek oraları tam bir cephaneliğe çevirir. Ermenilerin ayinlerinde yaptığı konuşmalarında sürekli "Ermeni kilisesi, Ermeni milletinin kilise tarafından can verilen ruhunun yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur." diyerek oradaki Ermenileri silahlandırmaya çalışır. Onlara yakında Erzurum'da Büyük Ermenistan Devleti'ni kuracaklarını söyler. Oradaki Surp Minas kilisesini teftiş etmek isteyen Erzurum Valisi Samih Paşa'ya kilisenin kapısında bir tokat atarak onu hemen oradan kovar. O yörede devamlı katliamlar yaptırır. En sonunda koskoca Osmanlı Devleti bu adamla baş edemez. Artık mutlaka birisinin gidip Erzurum'da Pastırmacıyan'ı vurması gerekiyordu. Erzurum Valisi Samih Paşa taa Erzurum'da Aziz Ağa'nın namını duymuştu. Ona göre bu işi ancak Aziz Ağa yapabilirdi. Samih Paşa, Aziz Ağa'ya gidip orada Pastırmacıyan'ı vurduğu takdirde tüm suçlarının affedileceğini söylüyordu. Bu paşanın, Aziz Ağa'ya teklif ettiği görev şuydu; "Yaklaşık iki yıldır Erzurum'da işgal hareketini başlatıp katliamlar yaptıran ve orada tam on tane özel silahlı korumalarıyla dolaşan Kaçatur Pastırmacıyan'ı vurmaktı." Aziz Ağa o kadar tehlikeli olduğu halde hemen bu görevi kabul ediyordu. İşte ülkesi için Eylül 1872 tarihinde daha 20 yaşında genç bir delikanlıyken o can yoldaşım dediği kıratına binerek tek başına Erzurum'a gidip orada tam on tane korumasının içinde Kaçatur Pastırmacıyan'ı tek kurşunla öldürür ve o ateş çemberinde Yüce Tanrı'nın bir mucizesiyle kıratının sayesinde kurtulur. O zaman Amerika'nın ünlü The New York Times Gazetesi bu haberi manşetten aynen şöyle veriyordu; "Kaçatur Pastırmacıyan öldürüldü. Böylece Büyük Ermenistan rüyası bitti."

Aziz Ağa Erzurum'da çok büyük bir kahramanlık yapmıştı. Orada ülkeyi tam yıkımın eşiğinden kurtarmıştı. O zaman Erzurum Valisi Samih Paşa Erzurum'da yaptığı konuşmasında; "Ben hayatımda Aziz Ağa kadar cesur bir adam görmedim. Bence dünya tarihinde yeryüzüne gelmiş geçmiş en büyük halk kahramanı Brastikli Aziz Ağa'dır." diyerek orada adeta Aziz Ağa'nın tek başına bir destan yazdığını haykırıyordu. O yörenin en tanınmış adamı olan Hasip Efendi bu olayı şöyle anlatıyordu; "Kaçatur Pastırmacıyan yaklaşık iki yıldır Erzurum'da sürekli terör estiriyordu. Orayı tam bir cehenneme çevirmişti. Yüzlerce insan onun korkusundan şehri terk etmişti. Bir gün akşama doğru bir kıratlı Erzurum Pazarı'nda çok hızla kaçıyordu. Ermeni kuvvetleri arkasından yaylım ateşi açıyorlardı. Uzaktan bakınca sanki kıratın üzerinde hiç kimse yokmuş gibi görünüyordu. O kıratlı oradan tam uzaklaştıktan sonra birden kendisini doğrultarak tekrar kıratına bindi ve hemen yoluna devam ederek gözden kayboldu. Ondan sonra Pastırmacıyan'ın öldürüldüğünü duyduk. Ertesi gün Valimiz Samih Paşa o kıratlının Brastikli Aziz Ağa olduğunu söyledi. Bu olaydan sonra Pastırmacıyan'ın emrindeki Ermeni çetelerinin hepsi dağılmış ve Erzurum kurtulmuştu. Herkes tekrar şehre geri dönmüştü." Kaçatur Pastırmacıyan öldürüldükten sonra onun adamları Aziz Ağa'yı vurmaları için Karadenizli bir tetikçi tutarlar. O tetikçi iyice hazırlandıktan sonra hemen atıyla Erzincan'a gider ve orada bir Han'a yerleşir. Ondan sonra o gece orada kalıp Aziz Ağa'nın yerini öğrenir. Sabah olunca da hemen atıyla Brastik köyünün tam karşısındaki Kızılyazı denen yere gider ve orada tesadüfen Aziz Ağa'yla karşılaşır. Orada Aziz Ağa'ya "Ya hemşerim sen Aziz Ağa'yı tanır mısın" diye sorar. Aziz Ağa da, ona "Evet tanırım o aradığın Aziz Ağa benim" der demez, o tetikçi hemen Aziz Ağa'ya bir el ateş eder ama Aziz Ağa o anda hemen atının altına süzülüp o tetikçiye bir el ateş ederek onu orada tek kurşunla öldürür. Aziz Ağa o tetikçiyi vurduktan sonra yıllarca hep değirmenle ilgilenir. Ama çok sinirli bir adam olduğu için yine de bazı olaylara karışmak zorunda kalır. Bir gün Gözeler köyündeki Canbey aşiretinden bir kişi Erzincan'ın Kürt köyünde Gülabilerden bir kişiyi dövünce Aziz Ağa hemen kıratına binip Gözeler köyüne gider ve orada o kişiyi yakalar. Oradaki adamlar Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa ne olur bizi affet" diye yalvarırlar. Aziz Ağa iyice sinirlendikten sonra onları aynen şöyle uyarır; "Bana bakın sizi ancak bir şartla affederim. Bundan sonra Gülabilerin köpeğine bile taş atmiyacaksınız." Aziz Ağa 1880 yılında o yörede çok büyük bir olaya karışır. Eskiden o yörenin adamları hep odun satarak para kazanıyorlardı. Yazın odunları kesip kışın götürüp şehirde satıyorlardı. Bir gün odun satmak Erzincan'a giden Brastikli bir kişi orada Perçençli üç kişiyle tartışır. Orada odun satan Perçençli kişiler tartıştıkları o Brastikli kişiyi çok kötü bir şekilde döverek hastanelik ederler. Aziz Ağa bu olayı duyunca çok sinirlenir. Günlerce hep onunla ilgilenir. Aziz Ağa o kişinin babasına aynen şöyle der; "Amca sen o çakalları bana bırak. Ben bunun intikamını onlardan çok kötü alacam." Aziz Ağa bir gün o üç kişiyi Perçenç köyünün tam girişinde görür. Bunlar orada Aziz Ağa'yı görünce hemen o taraftaki derin bir vadiye doğru kaçarlar. Aziz Ağa o derin vadiye kadar onları izler. Onlar biraz ilerledikten sonra hemen orada birikmiş olan meşe yapraklarının altına saklanırlar. Aziz Ağa atının üstünde onları görür ve hemen çok büyük bir intikam hırsıyla oraya giderek o meşe yapraklarını yakar. Bu üç kişi orada yanarak çok feci şekilde can verirler. Aziz Ağa çok sinirli bir adamdı. Hayatta haksızlığa tahammül etmezdi.

1883 yılında o yörede çok acayip bir soygun olur. Dereşoran köyünün Şoran mezrasında oturan ve "Haymatlos" yani (Vatansız) olarak bilinen Conolardan iki hırsız o yöredeki Kemah yolunda atlı bir postacıyı soyarlar. Ama ondan sonra jandarma bir türlü onları yakalayamaz. En sonunda Erzincan Mutasarrıfı Hüseyin Paşa o iki soyguncuyu yakalatmak için Brastik köyüne giderek orada Aziz Ağa'dan yardım ister. Aziz Ağa o yörenin huzurunu sağlamak için Hüseyin Paşa'ya yardım etmeyi kabul eder. Aziz Ağa bir gün akşama doğru kıratıyla Dereşoran köyünün Şoran mezrasına gider ve orada hemen o soyguncuların saklandıkları eve doğru harekete geçer. Ancak onlar Aziz Ağa'nın kendilerini yakalamak için oraya geldiğini anlayınca hemen evlerini terk ederek o taraftaki daha önceden uzun süre saklandıkları mağaraya doğru kaçarlar. Conolar, Aziz Ağa'nın korkusundan akrabaları olan o soygunculara yardım edemezler. Aziz Ağa çok uzunca bir takipten sonra onları o saklandıkları mağarada yakalar. Ondan sonra onları zincirle bağlayarak götürüp Jandarma Komutanı'na teslim eder. Dereşoran köyünün Şoran mezrasını mesken tutan ve orada "Devoğulları" lakabıyla tanınan Çingenelerin Cono aşiretine mensup bu iki azılı soyguncu daha sonra Erzincan Mutasarrıfı Hüseyin Paşa'nın özel emriyle Sivas'taki bir bakır madenine götürülerek orada idam edilirler. Aziz Ağa 1884 yılında o yörede çok büyük bir olay yapar. Aziz Ağa yazın tarlada çalışırken orada tartıştığı kaynatası Kerezoğlu'nu tam yedi kurşunla delik deşik ederek öldürür. Aziz Ağa o akşam eve gidince eşi ayağa kalkmaz. Aziz Ağa orada eline geçirdiği baltayla eşini de çok feci bir şekilde öldürür. Ondan sonra oradaki bütün Kerezoğulları'nı köyden kovar. Onların yerine de Tavginer köyünden Kıriçleri getirip yerleştirir. Aziz Ağa o kadar tehlikeli işleri atlattıktan sonra Balaban aşiretinden bir kızla evlenir ama yine de başı hiç beladan kurtulmaz. 1885 yılında Trabzonlu bir kişi çok sevdiği kıza musallat olan bir adamı silahla öldürür. Ondan sonra da hemen o çok sevdiği kızla beraber kaçıp Erzincan'a gider. Ancak orada hiç kimse onlara yardım edemez. En sonunda yakalanacaklarını anlayınca gidip Brastik köyünde Aziz Ağa'ya sığınırlar. Olayı duyan Erzincan Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı hemen onları yakalamak için Brastik köyüne gider. Ancak, Aziz Ağa orada her şeyi göze alarak onları Yüzbaşıya teslim etmez. Yüzbaşı, Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa o iki kişiyi hemen bana teslim et" deyince Aziz Ağa, ona şöyle bir cevap verir; "Yüzbaşı burada benden üstün bir kişi var ona bir sorim bakim ne diyor." Aziz Ağa silahını ağzına yanaştırır ve kendi kendine şöyle der; "Öl, öldür, teslim etme." Sonra tekrar Yüzbaşıya döner ve ona aynen şöyle der; "Bana bak Yüzbaşı onlar namus yüzünden bir adam vurmuşlar ve ondan sonra da gelip bana sığınmışlar. Ben hayatta onları sana teslim etmem." Sonra Yüzbaşı, Aziz Ağa'ya şöyle der; "Tamam Aziz Ağa madem ki sen kabul etmiyorsun biz de bu işin üstüne daha fazla düşmüyoruz" diyerek o iki kişiyi teslim alamadan oradan ayrılır. Ondan sonra onlar Brastik'te yaşamaya başlarlar. Aziz Ağa önce onları bir eve yerleştirir ve ardından da köyün alt tarafında kendilerine bir tarla verir. Orada onların tarlasına "Lazın Tarlası" derler. Onlar Brastik'te iki yıl kaldıktan sonra tekrar Trabzon'a geri dönerler. Aziz Ağa çok yiğit ve mert bir adamdı. O çevrede Aziz Ağa'nın ekmeğini yemiyen hiçbir insan kalmamıştır.

Aziz Ağa o yörede çok güçlenmişti. Tam yedi köye hükmediyordu. Garni köyünde iki katlı çok güzel bir ev yaptırmıştı. Bazen gidip orada kalıyordu. Aziz Ağa'nın o yörede tam yedi köye hükmetmesi Kemahlı Sağıroğulları'nı çok tedirgin eder. O yörenin en zengin aşireti olan Sağıroğulları, Aziz Ağa'yı çekemezler. Aziz Ağa'ya diş geçiremeyince de 1887 yılında Dereşoranlı Kör Ahmetler'den yedi kişiyle anlaşıp ona çok kahpece bir plan yaparlar. Bunlar en sonunda Aziz Ağa'nın yanındaki hizmetçisi Cono Mustafa'yla da anlaşarak o çok kahpece planladıkları suikastı bir yaz akşamı gerçekleştirirler. Aziz Ağa hep gözleri açık yatarmış. İşte bunlar da tam o zaman vurmayı kararlaştırırlar. Aziz Ağa yatınca hizmetçisi Mustafa, Aziz Ağa'nın duvara astığı tüfeğini ve kılıcını alıp bunların hepsini birden içeri alır. Bu yedi kişi hepsi birden Aziz Ağa'ya tam yedi el ateş ederek hemen dışarı kaçarlar. Aziz Ağa aldığı yedi kurşun darbesiyle birden fırlar ve hemen elini bir tüfeğine atar ki tüfeği yok, sonra kılıcına bakar ki kılıcı da yok. En sonunda yastığının altına sakladığı silahını alıp hizmetçisi Mustafa'ya döner ona; "Ulan Mısto ne oldu" diyerek bir el ateş eder ve onu orada çok ağır bir şekilde yaralar. Ondan sonra da hemen o yedi kişinin arkasından gitmek için dışarı fırlar ancak daha fazla ileriye gidemeden orada merdivenlerin üzerine yığılarak çok yiğitçe can verir. Aziz Ağa'yı vuran bu yedi kişi o akşam hemen Dersim'e kaçarlar. Ancak orada hiçbir aşiret reisi bunları kabul etmez. Aziz Ağa'nın namını bilen Dersim halkı bunları dışlar. Orada gittikleri her yerde kovulan bu yedi kişi kışın çaresiz kalınca oradan Elazığ'a gitmek zorunda kalırlar. Fakat daha oraya varamadan Munzur Dağları'nda büyük bir çığ gelince bu yedi kişiden dördü orada çığın altında kalarak çok feci şekilde can verirler. Diğer üç kişi de Elazığ'a giderek orada izlerini kaybettirirler. Aziz Ağa öldürüldüğü zaman Aziz Ağa'nın çok samimi bir dostu olan Milis, Aziz Ağa'nın ölümüyle ilgili olarak şöyle diyordu; "Aziz Ağa'nın en büyük hatası Dereşoranlı Conolardan iki soyguncuyu yakalayıp jandarmaya teslim ettikten sonra onların akrabası olan Cono Mustafa'yı yanında çalıştırmaya devam ettirmesiydi. Maalesef o en büyük hatası da Aziz Ağa'nın hayatına mal oldu." Aziz Ağa'nın diğer çok samimi bir dostu olan Süleyman da Aziz Ağa'nın ölümüyle ilgili yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyordu; "1887 yılının yaz ayında ben ve arkadaşım Milis köyden yaylaya gitmek üzere yola çıktık. Ben kendi atıma bindim, Milis ise Aziz Ağa'nın kıratına bindi. Oradaki mezarlığa doğru yaklaşınca Aziz Ağa'nın kıratı birden Milis'i üzerinden attı. Biz bu ne yapıyor derken baktık hemen Aziz Ağa'nın mezarına gitti ve orada çöktü başını mezar taşının üstüne koydu gözlerinden yaşlar geldi. İnanır mısınız bu olay hala gözümün önünden gitmiyor. Anlatırken böyle tüylerim diken diken oluyor. Aziz Ağa vefat edeli iki ay olmuştu. Ben ve Milis buna çok şaşırmıştık. Hayatımda ilk defa bir kıratın üzerindeki kişiyi atıp ölen eski sahibi için gözyaşı döktüğüne burada şahit oldum. Bu olay bizi çok duygulandırmıştı."

İşte Aziz Ağa bu coğrafyanın çocuğuydu. Aziz Ağa'nın adı hala o coğrafyada yankılanmaya devam ediyor. 1887 yılında daha 35 yaşındayken Kemahlı Sağıroğlu Beyler'i tarafından tertiplenen Dereşoranlı Kör Ahmetler ve Conolar tarafından gerçekleştirilen çok kahpece bir suikastle hayatını kaybeden Aziz Ağa o yörede hep saygı ile anılır. O yöredeki insanlar hala her yaz gidip Aziz Ağa'nın Brastik'teki kabrini ziyaret ederler. Aziz Ağa çok namlı bir adamdı. O yörede herkes Aziz Ağa'yı tanıyordu. Atatürk bile Aziz Ağa'nın namını duymuştu. Onun cesaretine hayran kalmıştı. Atatürk 1919 yılında Erzurum'da yaptığı konuşmasında aynen şöyle diyordu; "Bu ülkede Aziz Ağa gibi kahramanlar olduğu müddetçe önümüze çıkacak her türlü tehlikeyi ezer geçeriz." Aziz Ağa o yörede aynı bir hükümdar gibiydi. Yıllarca hep düşmanlarını titreterek yaşamıştı. O yörede herkes Aziz Ağa'dan çekiniyordu. Aziz Ağa o yörede Kemah Bey'i Sağıroğlu'nu bile tam etkisi altına almıştı. O yörenin en zengin adamı olan Kemah Bey'i Sağıroğlu bir gün Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa senden çok güzel bir eşkiya olur." diye takılır. Bunun üzerine Aziz Ağa da o Kemah Bey'i Sağıroğlu'na; "Bana bak Sağıroğlu senden de çok güzel bir beygir olur." diye cevap vererek onu orada çok kötü bir şekilde bozar. Aziz Ağa öldürüldükten bir müddet sonra Sağıroğulları, Halil Ağa'nın tarihi değirmenini yakarlar. Ancak ondan sonra Aziz Ağa'nın akrabaları tekrar değirmeni yaptırırlar. Aziz Ağa orta boyluydu. Aynı kartal gibi gözleri vardı. Çok sert bakışlıydı. Aziz Ağa'nın ilk eşinden bir oğlu ve bir kızı olur. Oğlu, babası öldürüldükten sonra küçük yaşta ölür. Kızı Elif ise Erzincan'ın Kadağan köyüne gelin gider. Aziz Ağa'nın torunu Sırma da Brastik'te Aziz Ağa'nın yeğeni olan Halil Ağa ile evlenir. 1934 yılında soyadı yasası çıkınca Halil Ağa'nın kabilesi Aziz Ağalar "Sevindik" soyadını alırlar. Aziz Ağa'nın çok fedakar olan kız kardeşi Hanım, Aziz Ağa'nın kanlı gömleğini ölene kadar evinde saklar. Onun hatırasına sahip çıkar. Aziz Ağa'nın akrabaları Aziz Ağa'yı çok severler. Onunla her zaman gurur duyarlar. Aziz Ağa o yörede adeta bütün halkın gözünde yiğitliğin ve mertliğin simgesi haline gelmiştir.

Kaynak: Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa
26
..:: Türk ve İslam Tarihi ve İz Bırakanlar ::.. / Seyit Onbaşı
« Son İleti Gönderen: Şiir-Sever Nisan 05, 2024, 08:31:13 ÖS »
SEYİT ONBAŞI​

Çanakkale Savaşı'nın seyrini değiştiren askerlerden biri olan Seyit Onbaşı, 1939 yılında verem hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.

Asıl adı Seyit Ali Çabuk'dur. Seyit Onbaşı, 1889 yılının Eylül ayında Balıkesir'in Havran ilçesi Çamlık (Manastır) köyünde doğdu. Babasının adı Abdurrahman, annesinin adı Emine'ydi.

1909 yılında Osmanlı Ordusu'na katılarak Balkan Savaşı'nda yer aldı. I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile Çanakkale Cephesi'nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915 tarihinde Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti.

Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi. Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Düşman tarafından yapılan atışlar sonucu tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı.

Bunun üzerine Seyit Ali 215 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi.

Seyit Ali, ilk iki atışta Ocean'a hafif hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında İngiliz zırhlısı Ocean'a büyük zarar verdi.

Atılan mermi geminin yan yatmasına neden oldu. Daha sonra Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlardan birine çarpan Ocean zırhlısı kısa sürede alabora olarak battı. Bu başarısı sonucu Seyit Ali'ye onbaşılık ünvanını verildi.

Çanakkale Savaşı'ndan bir gün sonra Seyit Onbaşı'dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali ne kadar zorlasa da top mermisini kaldıramadı. Bunun üzerine Seyit Onbaşı “Yine savaş çıksın, yine kaldırırım” dedi. Bundan sonra ancak fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.

1918 yılında köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934'de çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soyadını aldı. Seyit Onbaşı 1939 yılında verem hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.
27
YİĞİTLİĞİN KİTABI MERTLİKLE YAZILIR

Yiğitliğin kitabı mertlikle yazılır
Yiğit ölür adı şöhret de kalır
Efsaneye döner dillerde dolaşır
Yiğitlik gururdadır şana yakışır
Hain kelepçeler kolları sıkar
Kara zindanlar insanlar boğar
İsyanlar patlar özgürlük arar
Yiğitliğin kitabı mertçe yazılır
Yemyeşil bir ağaç orman özlemi
Dillerde dolaşır ağıtlar yakar
Çaylar kabarmış çağlar nehirler akar
Yiğitlere ancak namertler kuşun sıkar
Heyecandır yaşatan görkem yürekte kazılır
Yiğitliğin kitabı mertlikle yazılır
Topraklar şahit olur sırrını paylaşır
Ay parlar çavar yüzüne kaynaşır
Korku nedir bilmez kahramanca savaşır
Yiğitliğin kitabı mertçe yazılır
Bu destan ölümsüzdür bu günden yarına
Okuyanlar yiğitse düşer efkarına
Bir dik duruş onurluca yiğitlik adına
Yiğitler sözünden dönmez yağlı urganda asılır
Yiğitliğin kitabı mertlikle yazılır
Saplansa ciğerine mavzerli kurşunlar
Yere düşer toprağa kucaklar sarılır
Aman dilemez bükülmez yiğitçe kalır
Yiğitliğin kitabı mertçe yazılır

Nafiz YILMAZ
28
Sebahattin Karakuş / Gün Batımında Hüzün - Mustafa Acar
« Son İleti Gönderen: мυαммєя αнмєт Nisan 04, 2024, 11:11:10 ÖÖ »
#mustafaacar #sebahattinkarakuş #şiirfm #şiirtube #seslişiirler
Gün Batımında Hüzün
| Yorum - Mustafa Acar 
| Şiir Fm' de Ayın Şairi - Sebahattin Karakuş

konunun orjinali - https://siirfm.org/sebahattin-karakus-b369.0/
Şiire ve Şairlerimize destek olmak için abone olabilirsiniz
https://www.youtube.com/Webailemcom/?sub_confirmation=1
Gün Batımında Hüzün

Bulutlar kızıla döndü kasvetli akşam vakti
Sensiz yine batıyor, akşamın hüzün güneşi
Seyrettim uzaktan ufukları gözlerim nemli
Beyaz bulutların ardında yağmurum oldun
Özlem yağmuru yağdırdın, gün batımında.

Gündüze esir oldu gece, uykusuz kalırken
Şaştım karanlık düşüncelerden, uyanırken
Sen solgun hayallerimin içinde kayboldun
Habersizce gittiğin sabahı, hiç unutmadım
Yalnızlığın ilacını içiyorum, gün batımında.

Geçmişin canlandıkça hüzünlü gözlerimde
Sensizliğin kor ateş gibi yaktı yüreğimden
Bazen nazlandı yüzünde, mutluluk rüzgârı
Bazen de okşadı saçlarını, meltem rüzgarı
O saçlarından bir tel aldım, gün batımında.

Nereden ahenksiz bir ses duysa kulaklarım
Söz dinlemiyor, viraneye dönen bu ruhum
Mutluluk toprağa düştü, kalmadı umudum
Artık bir başıma kaldım, güneşin batarken
Şiirlerimde seni yazıyorum, gün batımında.

Sebahattin Karakuş
29
Sebahattin Karakuş / Benim Hikayem - Ayşen Daşkın
« Son İleti Gönderen: мυαммєя αнмєт Nisan 04, 2024, 11:09:45 ÖÖ »
#ayşendaşkın #sebahattinkarakuş #şiirfm #şiirtube #seslişiirler
Benim Hikayem
| Yorum - Ayşen Daşkın   
| Şiir Fm' de Ayın Şairi - Sebahattin Karakuş

konunun orjinali - https://siirfm.org/sebahattin-karakus-b369.0/
Şiire ve Şairlerimize destek olmak için abone olabilirsiniz
https://www.youtube.com/Webailemcom/?sub_confirmation=1
Hikayem

Anlatmak istiyorum, kahırla geçen hikayemi
Başlamak istiyorum sözcüklerime bir yerden
Bilmiyorum kaç satır olsun, eskiyen hikayem
Çok yazmak isterim, lakin sırları içimde gizli.

Onlar bana kalsın hepsi temiz, hepsi masum
Bazen, gece içinde dolaşıyor, puslu anılarım
Bazen geçmişteki pişmanlık, uykumu kaçırır
Kal desem de, kalmıyor hızla geçen zamanım.

Uyanıp bakıyorum, karanlık gecenin ardında
Berrak gök yüzü kirlenmiş sanki, gözlerimde
Hasret yansıtıyor, yüzüm meltem rüzgarında
Güneş doğmuş, lakin sıcaklık vermiyor bana.

Arzularım bir bir kayboluyor, asi isyanımdan
Dudaklarım sustu şimdi, hüzün kasvetinden
Akşam kızıl ufukları, ışığını vurdu kalemime
Yazdım hikayemi, lakin kağıda değil kalbime.

Sebahattin Karakuş
30
Sebahattin Karakuş / Gitme - Dj Hamit Atay
« Son İleti Gönderen: мυαммєя αнмєт Nisan 04, 2024, 11:09:08 ÖÖ »
#djhamitatay #sebahattinkarakuş #şiirfm #şiirtube #seslişiirler
Gitme
| Yorum - Dj Hamit Atay   
| Şiir Fm' de Ayın Şairi - Sebahattin Karakuş

konunun orjinali - https://siirfm.org/sebahattin-karakus-b369.0/
Şiire ve Şairlerimize destek olmak için abone olabilirsiniz
https://www.youtube.com/Webailemcom/?sub_confirmation=1
Gitme

Semada kayan yıldızlar misali, kayboldun yüreğimden
Senin nefesinle mutluluğu buldum, kal bu gece, gitme
Upuzun hayaller kurdum, zamanın hüzünlü girdabında
Bekledim seni hep, ilkbahar akşamının o gün batımında
Ayrılığın ocağımdaki kor ateşin, küle dönmeden, gitme.

Bu kalbim durmadan çarpıyor, her gün artıyor özlemin
Yüreğim nasırlaştı, çözemedin, talan olmuş  arzularım
Mutluluk hayallerde kaldı, savuruyor insafsız rüzgarın
Beyazı siyaha döndürdü, sevgi yoksunu kör karanlığın
Dönüşü olmayan ıssız yolda, yapayalnız bırakıp, gitme.

Geçmişini geleceğe mahkum etme, bırak kalsın içinde
Tek dalım sensin, dokunsan kırılacak, kış mevsiminde
Acımasız beklemeler seninle, son bulacak istemesen de
Gölgen çökerken üstüme, şimşekler çakar ayrılığından
Suskun bu yüreğim, feryadını dinlemeden sakın, gitme.

Sustum her akşam, terk edilmiş  muhabbet kuşları gibi
Ellerim koynumda kaldı, gözümden belirsiz gözyaşları
Son sabah bahçemden alıp götürdün, sevda çiçeklerini
Konuşan dillerimiz susunca, ayrılırken elveda demedin
Sevmesen de umurumda değil, kalbimdesin sen, gitme.

Sebahattin Karakuş
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 10